31 Mart 2015 Salı

Alaçatı #otfestivali


     Alaçatı ot festivalinin 6.sı "ebegümeci" teması ile bu yıl 23-29 mart tarihleri arasında gerçekleşti. Alaçatı aşığı olarak tabi ki bu etkinliği kaçırmadım. Hafta içi yoğunluğumdan fırsat bulamayıp ancak pazar günü katılabildim bu şölene... Keşke kalabilme fırsatım olsaydı! Her yerde ege yemeklerinin hakim olduğu festivalde genelde etçil olan ben, yemekler karşısında kendimi kaybettim diyebilirim. Öncelikle daha önce hiç tatmadığım lezzetlerle buluşmam, yeni tarifler öğrenmem, bitkilerin atıl gibi görünen kısımlarıyla ne kadar lezzetli şeyler yaratılabildiğini görebilmem açısından oldukça hoş oldu. Bir daha ki sene gerçekleşecek olan festivalde yolunuz düşerse şiddetle gitmenizi öneririm. 





    Festivalin amacı Ege'de yetişen yüzlerce ot ve bunlardan yapılan yemekleri tanıtmak. Doğada o kadar derde derman güzellikler var ki kıymetini bilemiyoruz. Belki de ilaçlarla iyileşmeye çalışmaktansa her şeyin doğalına dönmek en iyisi.. Eskiler hep söyler, bilirsiniz "yoktu bunca hastalık, kaynatırdık bir karışım geçerdi." Alın işte size denemek için fırsat! Benim bu bağlamda Karabaş otu favorim oldu :) Yıllardır sigarayı bırakmak isteyen ama bırakmak için en ufak bir çaba göstermeyen ben bu otun çayıyla bırakmaya çalışmaya karar verdim. Ciddi anlamda uygulayıp bırakabilirsem sonuçları paylaşacağım... Ayrıca yağı egzamaya da iyi geliyormuş, ilaç kullanmama karşı ara ara canlanan egzamama faydalı olur mu, denemek lazım. Gerçi bu koca karı ilaçlarının da sonu yok, düzeleceğim derken de tansiyonları oynatmamak lazım... :) Alışveriş konusunda dikkatli olmakta yarar olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim zira bir ot herhangi bir stantta 5 lirayken diğerinde 2 lira olabiliyor... Yemekler ise genel olarak porsiyonu 5-10 TL şeklindeydi. Ancak en büyük ilgili "otlu döner" gördü diyebilirim. Önündeki kuyruk görülmeye değerdi.







     Festivalin bir güzel yanı da "sezon fiyatları" gelmeden mağazalardan alışveriş yapabilmek oldu. Alaçatı'yı sevmemde ki en büyük etkenlerden biri olan birbirinden güzel antikacıları... Normalde piyasa fiyatının oldukça üstünde rakamlarla satış yapan bu dükkanlar, yeni açılmalarından olsa gerek oldukça makul seviyelerde fiyatlara sahipti. Bizde bu tatliş daktiloyu almadan edemedik. Sevdicekin yıl dönümü hediyesi, pek sevindirdi... Ruhu olan her şeye bayılıyorum! Buna "Pop Alaçatı"da rastladık, yolunuz düşerse muhakkak uğrayın, bu kadar şeyi nasıl topladıklarına gerçekten şaşırıyorum. Gerçek bir emeğin biraz da servetin göstergesi sanırım bu dükkan :)  






23 Mart 2015 Pazartesi

Kış Uykusu - Nuri Bilge Ceylan


      1982'de Yılmaz Güney'in Yol filminden sonra Cannes Film festivalinde Kış Uykusu "Altın Palmiye" ödülünün sahibi oldu. Sinema için fazla yorucu ve uzun olduğunu düşünüp filmi izlemek için müsait bir zamanı kollamıştım. Aslında biraz geç bile kalmışım diyebilirim.

      Nuri Bilge filmleri içerisinde bana göre en akıcı olanıydı. 3 saat 16 dakika uzunluğunda olmasına karşın, bölmeden, bir oturuşta izleyebildim. Kapadokya'nın muhteşem dokusu, Haluk Bilginer'in tartışılmaz oyunculuğu gerçekten çok etkileyiciydi. Diğer filmlerine nazaran "bol diyaloglu" olduğunu söyleyebilirim ki bence bu durumda filmin akıcılığını arttırıyor.


       Aydın 25 yıl tiyatroyla uğraştıktan sonra memleketinde evi haline gelen oteli eşiyle birlikte işletmektedir. Kardeşi Necla eşinden ayrıldıktan sonra Aydın'ın yanına dönmüştür. Aydın'ın büyük egosu, şehir hayatını geride bırakmasıyla birlikte taşraya dönmesinin yarattığı büyük bunalım, kendi dünyası dışındakileri görememesi, anlayamaması filmin esas konusu olarak tanımlanabilir. 


Aydın egolarıyla savaşla o kadar meşguldür ki etrafında olup biteni farketmez. Gerçekler yüzüne vurulduğunda ise suçu başkalarına atabilecek kadar da rahattır. Nihal içine düştüğü durumu, başkasının parasıyla yaptığı yardımlarla unutmaya çalışmaktadır. Aydın'la ilişkileri çoktan kopmuştur. Her fırsatta kocası karşısında ezilmesi onu mutsuz, hırçın bir kadın haline getirmiştir. 


        Filmde ufak bir rolle karşımıza çıkan Nejat İşler bana göre sıradan bir köylü olamayacak kadar karizmatikti. Her zaman ki coolluğu ile kurduğu cümleler etkileyici olsa da gerçeklikten uzaktı diyebilirim. Ama o hep filmler de olsun, severiz kendisini :)


       Yine burada bitmemeliydi dediğim bir nokta da bitti film, işin bu kısmını pek sevemiyorum doğrusu... Ancak son sahneler de karısına seslenişi bu kadar dillenmeseydi de etkileyici olurdu gibime geliyor. Peki siz filmi nasıl buldunuz??



18 Mart 2015 Çarşamba

33. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri


     İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde; Dokuz Eylül Üniversitesi ve İlçe Belediyelerin işbirliği ile 33. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri 27 Mart – 5 Nisan 2015 tarihleri arasında gerçekleşiyor. Fiyatlar tam 15 TL, öğrenci 7,5 TL. İzmir tiyatro gurupları ve sokak gösterileri ise ücretsiz. Hal böyle olunca hemencecik tükenmesi olası o yüzden gitmeyi planladığınız oyunun biletlerini şimdiden alın. Henüz program tam netleşmese de açıklanan oyunlar gerçekten görülmeye değer. Detaylı bilgi için izmirdesanat ve izetaj'ı takip edebilirsiniz.

16 Mart 2015 Pazartesi

Hastalıklı Beyinlerden Uzak Durmak

       Kendini dünyanın merkezine oturtan, bencil, düşüncesiz hastalıklı beyinlerden kendi sağlığınız için uzak durun. Mutlu olmayı başaramayan ve kendi mutsuzluğunu, huzursuzluğunu başkasına saldırarak azaltmaya çalışan insanlar şimdi olmasa bile çıkarlarına uymadığınız ilk anda dümeni size çevirmekte zorlanmayacaktır. Bitmek tükenmek bilmeyen kıskançlıkları ve düşük enerjisiyle sömürülmeniz ise cabası... Ne mutlu edebilirsiniz ne de orta yolu bulabilirsiniz.. En iyisi kısadan uzamak! Yok elim mahkum kaçamıyorum diyorsanız da ilişkiyi minimum seviye de tutmak en mantıklısı... Bu kadar sorunun, sorumluluğun arasında bu insanlarının yükünü omuzlamak hiçbir işinize yaramaz benden söylemesi...

       Bir adam, dünyanın merkezinde sadece kendisi asarımlar keserimler gırla! Bir kadın herkes ona hayran kafasında! Bir çocuk ağlayınca dünyanın patronu bile olabilecekmiş edasında! Nasıl bu hallere gelebiliyorsunuz, bu gereksiz özgüveniniz nereden geliyor anlayamıyorum. Hayır bu kadar boş beleşken bu kafalara girmeniz kendi içinde takdir edilesi ama el insaf! Hani kimseden yemediğiniz o yol var ya, upuzun önünüzde.. Gitmeyi bilene.

11 Mart 2015 Çarşamba

Orhan Pamuk - Kafamda Bir Tuhaflık


      Orhan Pamuk'un son kitabı "Kafamda Bir Tuhaflık" çocukluğundan itibaren geçimini bozadan sağlayan Mevlüt'ün hikayesi. Babasının "taşı toprağı altın" dedikleri zamanda bizde dönelim köşeyi düşüncesiyle amcasıyla birlikte İstanbul'a göçmeleri ve ardından Mevlüt'ün de yardıma gittiği yıllarda başlıyor hikayesi... Babasının yoğurtçuluk ve bozacılığın tüm sırlarını öğrettiği o yıllarda onlarda bir "tepe"de arsalarını çeviriyor. Amcası ve diğer tüm tanıdıkları bir şekilde köşeyi dönse de Mevlüt ve babasında bir gelişme yaşanmıyor. O yıllarda babasına kızan Mevlüt, çok sonraları pekte farklı hareket edemediklerini kavrayacak.. Genellikle romanda geçen karakterimiz temiz kalpli, küçük şeylerle mutlu olabilen, hayattan çokta büyük beklentileri olmayan bir karakter ancak aksilikler hiç peşini bırakmıyor. 

       İlk darbesini ilk aşkı, büyük aşkı Rayiha'dan yiyor ama sonra bu bahtsız tesadüfe seviniyor; alışıyor, vazgeçemiyor. Şükretmeyi öğreniyor. Kazanamasa da çabalamaya, sevdiği işini devam ettirmeye çalışıyor ama bir şekilde hep başa dönüyor. Dedim ya tuhaf bir adam bu Mevlüt, anlaşılmaz...

       Kitap diğer Orhan Pamuk kitaplarına göre oldukça durağandı ancak karakterlerin olaylara dahil olması ve kendi ağızlarında aralara girip durumu, düşüncelerini, duygularını paylaşması biraz olsun hareket kazanmasına olanak sağlamıştı. Kitapta en çok İstanbul'u dünden bugüne anlatmasını, gelişimini tarihsel perspektifi kullanarak yansıtmasını sevdim. Merak uyandıran bir çok konuya birazcıkta olsa değinmesi, araştırma öğrenme güdüsü vermesi de hoşuma giden bir diğer özelliğiydi. Çok akıcı olmaması ise elimde beklentimin daha üzerinde bir zaman dilimine yayılarak okumama sebep oldu diyebilirim. Peki siz nasıl buldunuz?

4 Mart 2015 Çarşamba

Yeni Albüm: Gülçin Ergül

     Hepimizin Hepsi  grubundan bildiğimiz Gülçin Ergül solo kariyerinin ikinci albümü "Bir Tanecik Aşkım" çıktı. Sesini, danslarını pek bir sevdiğim; Hepsi'de harcandığını düşündüğüm Gülçin'in bu albümü pek bir keyifli olmuş. Duyduğum günden beri keyifle dinliyorum. Benim gibi pekte güzel olmayan sesine rağmen şarkı söylemeye bayılanları da unutmamış bu albümünde ve şarkıların kareoke versiyonlarına da yer vermiş. Buna pek bir sevindiğimi söylemeliyim. Hala dinlemediyseniz buyrun. Akustikhane performanslarını dinlemenizi de şiddetle tavsiye ederim.


2 Mart 2015 Pazartesi

Mart Şarkıları

Şubatın bitmesi demek, baharın gelmesi demek... Ben en çok baharları severim, içim kıpır kıpır... Ağacın, çiçeğin kokusu, böceğin cızırtısı, kelebekler falan.. Romantik olup olabileceğim yegane aylardayız tek eksiğim ise müzik.

Blossom Dearie - May I Come In?

Moody Blues - Melancholy

Frank Sinetra - Sweet Caroline

Peter Tosh - Mystic Man