9 Aralık 2015 Çarşamba

Başkalarının Kütüphaneleri


       İnsanın iki evi olunca iki tane de kütüphanesi oluyormuş :) Henüz diğer kütüphaneme kavuşamasam da -hala getirtemedim kitaplarımı- ailecek biriktirmeyi seviyoruz. Bizim evde herkesin kendine ait bir kütüphanesi var.. Hatta öyle ki bazen birbirimizden ayrı, aynı kitapları alabiliyoruz.. Çok paylaşımcı değiliz galiba bu konuda.. 

     Kitaplarımı birilerine ödünç verme olayını pek sevmiyorum ne yazık ki, genel olarak rafta durmaları beni daha çok mutlu ediyor. Abuk sabuk yıpranmış halde dönen kitaplarım hatta genel olarak dönmeyen kitaplarım sayesinde paylaşım devrini kapattım iyi de yaptım, en azından kaybolan kitabımın yerine yenisini almak durumunda kalmıyorum. Çok uzun süre geçse de daha önce okuduğum bir kitabı tekrar okumak isteyebiliyor, ya da bir şeyleri hatırlamak üzere karıştırabiliyorum.  

        Bir eve gittiğim zaman da en merak ettiğim şey, o evde yaşayanların okudukları.. Çünkü insana dair en gerçek ve en doğru bilgiyi veren yer kitaplar; okudukları.. Tabi ki şov amaçlı paylaşılanlardan bahsetmiyorum.. Arasında ayracı olan, ters çevrilmiş ya da okunmaktan aşınmış olanlar bahsettiğim.. Ya da dergiler, takip edilen yayınlar... Bu bağlamda karşımdaki hakkında daha doğru tespitler de bulunabiliyor, onları daha yakından tanıyabiliyorum.. Hele bir de ortak zevklere sahipsek uffuuu.. sabaha kadar konuşabilirim.. Bazen hiç ummadığım biri kitap kurdu çıkabilirken, bazılarının da ezberlenmiş sözlerinin kaynaklarını görebiliyorum. Bu yüzden ayırt edici ve tanıtıcı bir dünya kitaplar benim için..

       Hal böyleyken sevdiğim yazarların, takip ettiğim ünlülerinde hangi kitapları sevdiklerini, neler okuduklarını merak ediyorum.. Sizde benimle aynı görüşteyseniz, BookSerf'i takip edebilirsiniz. Murat Gülsoy, Ayşe Kulin, Pelin Batu, Ercan Kesal gibi ünlülerin evlerine; kütüphanelerine konuk olup onları daha yakından tanıyabilirsiniz.

8 Aralık 2015 Salı

Hafta Sonu Gezmesi, Bolu - Yedigöller

     Bulunduğum şehirden kaçmak için hep bir bahanem var.. Sevdiğim yok diye pek sevemiyorum buraları sanırım.. Bir de saatlerce cafelerde oturma işi artık beni bayıyor.. Gezip göresim, doğayı fotoğraflayasım, oksijene doyasım var! Bu kafalarla hareketle hafta sonu gezmesi yapan bir gurubun peşine takıldık ve Bolu'ya gittik.


     Öncelikle daha önce düşünüp, kamp için gelmediğimize pişman oldum. O manzara, huzur.. Bir tablonun içindeymişiz hissi uyandırdı bize.. Oldukça romantik ve keyifli bir yer Yedigöller.. Her kesimden insanın çadırlarına, arabalarına sığdırdıklarıyla burada keyifli vakit geçirmesine imrenmedim desem yalan olur. Arkadaş gurubu çok önemli, Allahtan gel gidiyoruz dediğimde gelebilen dostlarım, sevdiklerim var!!  


           Bursa - Bolu arası yaklaşık 4,5 saat sürüyor.. Yoğun sis nedeniyle biz oldukça yavaş ilerledik. Önce Yedigölleri gezdik ve sonrasında da Gölcük'üde gezerek; günü birlik gezimizi tamamladık. Biz bu geziyi yaptığımız da Kasımın ortalarıydı, şansımıza baharın tüm güzelliklerini gördük. Zaten en uygun zaman dilimi de Ekim-Kasım aylarıymış. Ama ben kışın da karlar içinde muhteşem olacağına eminim.



         Alan içerisinde çay, kahve veya sıcak su alabileceğiniz küçük bir yer mevcut ancak çok çeşit olmadığını söyleyebilirim. Aynı şekilde yemek seçenekleriniz de kısıtlı.. Günü birlik bile gelseniz; atıştırmalık, içmelik ürünleri yanınızda bulundurun. Kamp için geliyorsanız da oldukça rahat edebileceğiniz bir yer. Tuvaletleri, duş alanları, mescitleri oldukça fazla ve kullanışlı..   





        Yok canım, kamp bana gelmez kalabilecek yer var mı derseniz; şurada detaylı bilgi mevcut. Ama bence kamp olayını denemelisiniz, akşam yakılan ateş içilen sıcak içecekler ve sohbet ortamı değişik bir tecrübe olabilir..

2 Aralık 2015 Çarşamba

Aralık Şarkıları #2

Şu ara çok yoğun bir dönem içerisindeyim, sürekli bir koşuşturmaca ve yeni başlangıçlar yapabilmenin telaşıyla kendime vakit ayırmayı unuttum.. Aralık ayı bana yılın son günleri olmasından mütevellit hep vedaları hatırlatır, aynı zamanda yeni bir dönemin habercisi.. Yapılacaklar listeleri hazırlanmaya başladıysa, fon müzikleriniz de hazır :)

Ed sheeran - Thinking Out Loud

Blond Redhead - Elephant Woman

Kovacs - My Love

La Rochelle Band - Rocket Man

28 Kasım 2015 Cumartesi

Bütün Çılgınlar Sever Beni

           24 Kasımda Bursa Sanat Mahal'de izleme fırsatı bulduğum bu oyunu anlatmasam olmazdı. Mert Fırat'ı Başka Dilde Aşk ile tanıdım, Onur karakterini canlandırmasında ki başarısıyla beni kendine hayran bırakan bu adam diğer filmlerinde de çıtayı hiç düşürmedi ve bence her rolünün üstünden hakkı ile geliyor. Tiyatro ise farklı bir alan ve Bursa'da denk gelince kaçırmadım gittim. Biz ne zaman izleyebiliriz diyorsanız 21 Aralıkta tekrar sanat mahalde sahne alacak. Biletler çabuk tükeniyor, hemen alın ve gidin. Detaylar için şuraya alayım sizi.       


Kadın ve erkek ilişkisini özellikle erkek bakış açısıyla tiye alan oyun, konusu itibariyle oldukça sarıyor. Geçmişinde bir hayli çapkın olan Yosif; kişi kendinden bilir işi güdüsü ile karısına olan güvensizliğini kanıtlamak için kurduğu oyuna kadim dostu Angel'ı da alet eder. Ancak oyunun içerisinde hiç hesaplamadığı şeyler vardır ve bir anlamda sarpa sarar. Oldukça itici ve yavşak bir karakter olan Yosif'i Mert Fırat canlandırıyor. Karakteri yansıtışı ve her anlamda hissettirişi muhteşem! Bir çok yerde kahkahalara boğuluyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Biletler öğrenci 25, tam 35 TL. Oyun tek perde ve yaklaşık 70 dakika sürüyor. Keyifli zaman geçirmek istiyorsanız kaçırmayın, yerinizi alın derim.

Zeki Müren Memleketinde

Bursa'nın Hisar semtinde doğup büyüyen Zeki Müren, tüm Bursalılar için özeldir. Feminen duruşu, şaşalı kostümleri, farklı bakış açısıyla hem döneminde hem de şimdi ki zaman da sevmeyeni yoktur. O zamanların koşulları düşünüldüğünde bile saygı ve sevgi ile karşılanmıştır. "Sanat Güneşi" olarak anılmıştır. Belki başka şehirler de gezme fırsatı yakaladığınız İşte Benim Zeki Müren sergisi Tofaş Anadolu Arabaları Müzesinde 11 Kasım itibariyle açıldı. Henüz gidip görebilme fırsatı bulamadıysanız üzülmeyin, 19 Şubata kadar vaktiniz var. 


           Tofaş Anadolu Arabaları müzesine girdiğiniz andan itibaren Zeki Müren'in hoş sesi sizi çağırıyor. Birbirinden güzel şarkılarıyla onun hayatına, kişisel özelliklerine, özeline, sanatına konuk oluyorsunuz.


             Oldukça ses getiren ve kendisinin tasarladığı şahane kostümlerinin yanı sıra, plaklarını, film afişlerini, sanat camiasından arkadaşlarıyla fotoğraflarını görebilirsiniz.


           Serginin bir diğer güzel yanı ise ardı sıra yayınlanan birbirinden güzel Zeki Müren filmini sergi içerisinde bulacağınız sinema salonunda izleyebilecek olmanız. Boş bir gününüz de muhakkak değerlendirmenizi öneririm.





          Sergiye giriş ücretsiz, Pazartesi günleri hariç her gün açık olan bu müzeye 10:00 - 17:00 saatleri arası gidebilirsiniz. Sergi gezisi sonrası araba müzesini de gezmeyi unutmayın. Soluklanmak isterseniz, Fayton cafe de kahve içmekte gerçekten şahane, yemekleri de oldukça güzel. İyi gezmeler :)

22 Kasım 2015 Pazar

Bursa - Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi

     Takılın peşime sizi  çok güzel bir yere götürüyorum. Setbaşını geçiyoruz, Çelebi Mehmete gelmeden tabelaları takip edin, oralarda pek hoş bir müze Tofaş Anadolu Arabaları müzesi... 



       Eski arabaları, tarihini öğrenip; belirli zamanlarda sergilenen sanat eserlerine ya da değişik müzeleri gezebileceğiniz, tarihi hamama ulaşabileceğiniz kocaman bahçesinde gezinebileceğiniz ve cafesinde kahvelerinizi yudumlayabileceğiniz bir yer burası. Fayton cafe; kitabınızı okuyabileceğiniz sessizlikte ve güzellikte! Akşam ise yanan şöminesinin önünde şarabınızı yudumlayıp, sevdiğinizle oturabilirsiniz.


        Çok güzel bir ambiansı ve tarihi dokusuyla gezmesi bir hayli keyifli.. Hele ki otomobillere de ayrı bir ilginiz var ise...


         Yörelere göre at arabalarını, faytonları bulabileceğiniz gibi ilk üretilen Murat 124 arabayı da görebilirsiniz.



          Bir değişiklik olsun diyorsanız, yolunuzda setbaşına düşmüş ise görmeden dönmeyin derim. Girişler ücretsiz ve akşam 18:00'e kadar açık.. Bahçesini de gezmemezlik etmeyin sakın :)

18 Kasım 2015 Çarşamba

Huzurlu Yaşam İçin Ev Arkadaşlığının Altın Kuralları


    Aynı evi paylaşmak!! Ne kadar heyecanlı geliyor değil mi kulağa! Sen üniversiteye yeni başlamış ve muhtemelen kankasıyla eve çıkmayı planlayan tatliş kız, bu zorlu maratona hazır olduğuna emin misin?

    Öncelikle durumunuz müsait ve yalnız kalmakla ilgili sıkıntılarınız yoksa tek başınıza yaşamanızı tavsiye ederim. 6 sene boyunca 4 farklı ev arkadaşı ile yaşamış biri olarak bunu canı gönülden söylüyorum! Zira yeri geliyor kendi ailemize tahammül edemiyoruz, elin kızını mı çekçeksin!

    Neden dersen bir kız arkadaşınla çıktığın evde asla 2 kişi yaşayamıyorsun! Çünkü ailelerinin yanında baskıdan başı dönen kızlarımız üniversite ortamında istediği her şeyi yapabileceğini ve uçanı kaçanı eve doldurabileceğini zannediyor. Şanslıysan 2+1 yaşarsın, değilsen bitmek bilmeyen misafirlerle kolay gelsin. Yok beybisi biz anlaştık diyorsan o anlaşmayı sende çiğnersin, o da çiğner geçmiş olsun. 

     Bir de samimi olma durumu var.. En yakın arkadaşımla eve çıkmalıyım, en yakın arkadaşımı öldürmek istiyoruma dönebiliyor.. Çünkü o en yakın arkadaşın seni anası, babası, sevgilisi zannedip hayatı zindan ediyor.. Bir de ilgilenmezsen küsme durumları var... Hele bir de çakalsa kiçim ağriyor, başim ağriyorla bütün işleri sana yıkması an meselesi haberin olsun.. Ben herkes kendi işini görsün kafasında bir insan olduğumdan bu tarz durumları sallamıyor, ilgilenmiyordum.. Ama duygusal biri isen yıpranma payını bir düşün.

     Öğrenci evinin en gereksiz görülen ama en önemli elektronik aleti kesinlikle bulaşık makinesi! Bunu bulaşık biriktirmekten çatal, bıçak, tabak bulamayıp; yıkamamak için çöpe atan ve yenisini alan birisi olarak söylüyorum! Cimrilik yapma al, aldır! Çünkü kimse vize, final zamanlarında -hele kış aylarıysa ve evde doğalgaz, termosifon yoksa- bebek poposu yumuşaklığındaki ellerini suyun altına sokmak istemiyor. Bu gibi durumlarda sıraya koymak bir çözüm tabi başarabilirseniz. Ben bir süre rus batağında ki şansımla da idare ettim ama bir yerden sonra yemiyorlar :) Gelen misafire kakalamakta bir çözüm çünkü o misafir, misafirler hep geliyor ve yıkamadan gidiyor.. Tabi bir iki yıkamadan sonra onlar da yıkamıyor ama sizde sirkülasyon fazlaysa böyle idare edebilirsin :) Ben yemek yapayım o yıkasın dersen... I ıhhh! Hanım kızımız seni anası zannedip her gün yemek bekliyor ki bu da derslerde soğan kokan elleri beraberinde getiriyor, al sen o makineyi!

     Aynı bölümde ve de aynı sınıftaysan şenlik başlasın! Senin ondan daha başarılı olma ihtimalin yok, en iyisi o.. Diyelim ki oldun, sıçtın işin gücün yok bunu çalıştırmakla yükümlüsün. Hadi çaliştırdın, bitti mi? Yooo beybisi, o muhtemelen öyle bir gerizekalıdır ki ömrü boyunca powerpoint açmamış, excel kullanmamış, wordte yazı yazmamış hatta internette kaynak taramamıştır! Yani sana öyle yedirir.. Grup ödevlerinde bütün angarya sende.. Olmadı sınıfta kalcam yalanıyla sana itelenen ödevler seni bekler.. Not saklama, derse girdim ama not tutmadım durumları da ilerleyen zamanlarda kapını çalabilir... Sen güvenme ona.. Hele bir de yapma, ya da yaptığını beğenmesin! Senden fesatı, kıskancı yok.. Bütün okuldan dinlersin. Neden? Çünkü ömrü billah sorumluluklarını başkasına yıkarak yaşamış asalak kızımız, seninde onun işlerini yapmakla yükümlü olduğuna inanır.

    Diyelim ki ev arkadaşının sevgilisi vardı ve ayrıldı! Havaaaar komşular... Tam kıç baş dağıtma zamanları.. Hele bir de çapkınsa, ne sen sayabilirsin ne de başkası ama tabi ki ortamlarda iyi aile kızı pozları gırna buna da şaşırma. Avutayım şuncazı dersen gecelerde, partilerde ezeceğin paralar ve sileceğin kusmuklar seni bekler! Hele o erasmus partileri... Nasıl tiplerin İtalyan erkek aşkıyla coştuğunu gördüğünde inanamayacaksın!  Tabi bunca cozutmanın sonunda senin kız da birini bulur ve o andan itibaren yapışır. Öyle bir yapışır ki kimse ayıramaz.. Sülük sevgilinin de faydaları yok değil, aklını kullanırsan bakkala, çakkala, amelelik işlerine koşturur rahat edersin. Beleş tamirler de cabası.. Ama genelde beceriksiz oluyorlar, sen tuvalet sildir en iyisi.. Bir de sülük sevgiliye yaranma evresi var.. Mesela öğlen yaptığın çorbayı akşama bulamazsın. Neden çünkü enişten lol oynarken; sigara dumanından, havasızlıktan bitap düşmüş bir bakkala çıkışta şifayı kapmıştır. O aşamadan sonra gitsin pastalar, börekler, çörekler.. Gitsin de gelmesin!! (Merhaba stalker, amcayla aran nasıl?) 

    Temizlik! En nefret ettiğim kısım bu.. Öyle hijyen hastası tiplerden olamadım hiç.. Temizlik yapmayı da sevmem. Ama pislikte de yaşamam! Belirli zamanlarda temizlemeye çalişirim, ama birlikte temizleyelim de genelde ya senin ya onun işi uymaz.. Sıra sana o kadar çabuk gelir ki anlamazsın.. Bu sebeple de parası neyse verelim, ayda 1 gelsin biri temizlesin kafasında oldum. Çok mu zengindin kızım dersen değildim tabi ki, yemeyelim birbirimizi eğlenmeye çıkmayıver bir akşam; ya da o pahalı restaurantta yemek yemeyiver sende temizlikçi tutarsın :) Ama tabisi bütün harçlığını 4698764 liralık çantaya yatıran sonra aç gezen ev arkadaşlarım buna yanaşmadı. Bizde belirli zamanlarda yapılan temizliklerle çözmeye çaliştik. 1 numara çok temiz olduğunu iddia ederdi, öyle temizdi ki manitasının evini bile dip köşe silerdi.. Ayacıklarına toz gelince tiksiniyormuş. Ama mezun olacağı sene bozulan süpürgemiz sonrasında aylarca süpürgesiz kalmamız bu hijyen meraklısını hiç etkilemedi. 2 numara titizdi gerçekten, hatta cam silelim diye tuttururdu.. Ama tabisi o cama çıkamazdı sonuçta okulun Adriana Lima'sıydı, onu tanıyan 3-5 arkadaşı ya görseydi.. Ya da fanfinfonları.. Bende silmezdim.. Gelene kakalanırdı. 3 numara ise tam bir şov girl'dü. O hamaratlık, o titizlik.. Maşallahtı dorusu.. Hep başkası yapsın o oje sürsün kafasındaydı, canım benim.. Ev hayatımız boyunca hiç yapmadığı ama yaptığını iddia ettiği yemekler arkadaşları arasında gereken şöhreti yakalamıştı. Resmen bir reklam, pazarlama uzmanı kabiliyetiyle göz dolduruyordu. Temizlik olayını bende çözememişim, kolay gelsin.

   Biz çok iyi arkadaşlarız, aramızda 3'ün 5'in; sigaranın falan lafı olmaz! Aha, sıçtın! Günde 3-5 sigara içer ama her gün paket alırsın. Alkol seviyorsan yandın, zulaların ilalebet patlamaya mahkum, çünkü hep içmelik bir sebep vardır. Tabi ki ekmek, su, peynir zeytin gibi şeylerde hesaplanmaz ama nedense sana kalır.. Kalsın nolcak, biliyorum sen sallamazsın ama işin çakallık boyutunu ayıktığın anda.. Gerilen sinirler ve sen baş başasın!! Bu aşamada belirli bir süre yemekleri ayırmak ve ayrı takılmak işe yarıyor. Kyk'lar yatar yatmaz da aylık alışveriş hayat kurtarıyor. Not et sen kenara!

  Bu ay elektirik faturasını sen öde ben vereyim olayı... Sakın diyeyim, minimum 1 ay alamazsınız... Hatta öyle ki elektirik için olmayan paranın ne kadar saçma şeylere harcandiğini gördükçe sinir krizi geçirirsiniz. Onda yoksa sende de yok, net!

  Bir de en fecisi hiç bir şey bilmeyenler! Yani siz el bebek gül bebek büyütüp bunları hangi akla hizmet dışarı okumaya yolluyorsunuz anlamıyorum. Makarna da mı kaynattırmadınız arkadaş? Çay koyamaz, kahve yapamaz, bulaşık yıkayamaz, çamaşırı makineye atamaz!! Bir bok yapamadığından olsa gerek yalnız da kalamaz! Öğrenmek içinde çaba harcamazlar çünkü muhtemelen kahvaltıları bile tepside yataklarına gelmiştir. Burada şu garibanlara kızsam da bu çocukları yetiştirenlere daha çok kızıyorum! Özellikle erkeklerde durum daha da vahim. Çünkü bir şeyi beceremediklerinden annelik yapacak kızlarla sevgili olup günü kurtarma peşindeler; tabi ki şanslılarsa.. Yakışıklı çocuklarınızı ne yazık ki kapışmıyorlar. Ne hayallerle gelen yiğitler bir oda da hazır gıda ve pc oyunlarında derman arıyor..Resmen kabuslar, böyle biriyse ev arkadaşı adayınız şimdiden şutlayın! Annelik için çok gençsiniz..

   Mezuniyete 1-2 sene var, hehh işte o evre ev arkadaşınızın sevgilisi ile karı kocacılık oynama evresidir. Nişan, düğün, gelinlik hayalleri uçaar gider.. Bunları dinlerken çektiğiniz eziyetler bir yana düne kadar gözü felfecir okuyan kızın ne çabuk bu kafaya girdiğini anlayamazsınız. Hele bir de bu aşamada bekarsanız, uuvv giren çıkan lafın hesabı yok. Dinlemeyin, ilgilenmeyin.. Zaten mezun olunca ayrılıyorlar. 

   Senin şuyunu ödünç alabilir miyim? Ben çok elzem bir durum değilse asla kıyafetlerimi ya da başka bir şeyimi vermiyordum. Sende ne biçim arkadaşsın demeyin. Elini veren kolunu alamıyor. Sonra cağnımm botlarınız kankanızın taraklı ayaklarında ziyan olurken hatırlarsınız sözlerimi.. Vermeyin! Ama tabi ki arsızlar olabiliyor, siz vermeseniz de alıp giyerler.. Şaşırmayın. Mülk kavramı, özel hayat, saygı gibi önemli unsurları çocuk denilecek yaşlarda öğrenemeyince siz de öğretemiyorsunuz. Uğraşmayın, ortamlarda rencide edin! Kesin çözüm, utanıyorlar.. (utanabilmeleri de ayrı bir ironi.)

   İyi yanları yok mu bu ev arkadaşlığı durumunun diyorsanız var tabi ki ama o da başka bir yazının konusu, umarım her şey yolunda gider. Şimdiden size bol şans!

    

17 Kasım 2015 Salı

Kafayı Sıyırma Noktası


     "Sürekli kendine bakan, kendinin fotoğrafını çeken insan hakikatten kafayı sıyırır sonunda." diyor Ece Temelkuran bir yazısında..

      Gerçekten "kafayı sıyıran" bir kitle olduğuna inanıyorum. Otobüste gidiyorum yanımda oturan kız 45 dakikalık yolculuğumuz boyunca Snap atabilmek adına şekilden şekile girdi. Normalde pek huyum değildir kafa uzatmak ama insan bir noktadan sonra kendini alamıyormuş, bu zamana kadar kafasını telefonuma sokan teyzelere hak verdim :) Snapleşme olayı bitti, selfie çekmeye başladı... Ben de ise tek bir şey, neden? Neden bir insan halk otobüsünde 25 ayrı kafa oynatma seçeneğiyle selfie çeker ki? Hayır bunu paylaşmak zorunda mıyız?

     Bazen bende içimdeki sonsuz paylaşma aşkını durduramıyorum. Hani konuşuyorsun da sen de durum çok mu farklı derseniz, değil! Gıybetten ölicimmm!! Whatsapp guruplarım sağ olsun :) Ama artık cevap yazmamaya karar verdim, sanırım bende sosyal medya diyetindeyim... 

    Çok mu bağımlıyız? Telefona, tablete, bilgisayara, televizyona.. "Kaliteli" yaşam için ne kadar çabalıyoruz, ya da böyle bir gayemiz var mı? Bilemiyorum. Sadece sıkıldım.

     

3 Kasım 2015 Salı

"Güvencesiz Hayatlar"


   Sinema severlerin yakından takip ettiği Gezici festival; Türk sinemasının seçkin örneklerini göstermek ve tanıtmak için 21 yıldır yollarda.. 27 Kasım - 10 Aralıkta çeşitli atölyeler ve yurt içi ve yurt dışı konuklarıyla buluşmak üzere yola çıkacak.

   27 Kasım - 3 Aralıkta Ankara, 4-7 Aralıkta Bursa'da ve 9 - 10 Aralıkta Kastamonu'da olmak üzere 3 şehir gezecek. Ben Bursa gösterimlerini kaçırmak niyetinde değilim, gösterimler Sanat Mahal'de gerçekleşecekmiş; benden söylemesi. Ayrıca Sanat Mahal'deki diğer etkinliklere de göz atmanızı şiddetle öneririm.

   Festivalin bu yıl ki teması "Güvencesiz Hayatlar". İş güvencesi olmadan çalışan işçilerden göçmenlere, yöneticilere, akademisyenlere dair güvencesiz hayatların yer aldığı filmlerden özel seçkilere ayrı bir yer ayrılmış. İnsanın Değeri, İki Gün ve Bir Gece, Kralın Yeni Giysileri seçkide yer alacak filmlerden. Festival hakkında detaylı bilgi almak isteyenler şuradan yararlanabilir. 

2 Kasım 2015 Pazartesi

Kasım Şarkıları #2

     Bitmeyen seçim sürecinin nihayet sonuna geldik.. Sonuç şaşırtmadı belki ama.. Bu kadar oynanan oyun arasında katlanarak artan bir oy oranı... Anlamlandıramadım.. Herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum. Huzur, adalet, özgürlük, eşitlik dolu günlerimiz olsun. 

Imagine Dragons - Radioactive

Girls in Hawaii - Not Dead

Artic Monkeys - Do I Wanna Know

Milky Chance - Stolen Dance





30 Ekim 2015 Cuma

Evernote Nasıl Kullanılır? Ne İşe Yarar?

   Yazı yazmak, not tutmak benim için büyük bir keyif... Sınırsız ne olursa olsun yazabilirim sanki.. Ders çalışırken ya da bir şey yaparken de not alarak çalışanlardanım.. Günümü, yapacaklarımı, önemli olan her şeyi not ederim. Ancak makale, dergi gibi online kaynaklara ulaşıp alıntı yapmam gerektiğinde işler biraz değişti. Word ya da benzeri bir uygulama üzerinde biriktirmek -kaydetmek- oldukça karışıklığa sebep olabiliyordu. Dosyalar birikince aradığımı bulmak zorlaştı, olanı unuttum.. Özellikle tez için bolca kaynak taradığım şu sıralar pek sevdiğim uygulama Evernote! Kurtarıcım oldu desem abartmam. Tabi ki hala defterlerle bağımı koparmış değilim ancak bilgisayarda almam gereken notlarda tercihim bu tatlı defter.

   Nedir bu Evernote derseniz; listeler oluşturmak, notlar almak, hatırlatıcılar kullanmak, bir siteden alıntı yapmak gibi özelliklerle kullanabileceğiniz akıllı bir ajanda -not defteri- olarak düşünebilirsiniz. 3 sürümü var: Basic, Plus ve Premium. Ben ücretsiz olarak Basic sürümünü kullanıyorum ve oldukça memnunum. Ancak siz sesli, videolu kayıtlar almak; sunum yapmak, hepsini bir araya toplamak için ücretli olan Premium sürümünü kullanabilirsiniz. Ben Evernote'u kullandığım amaçlar doğrultusunda açıklamaya çalışacağım. 

1. Farklı Konulara Sahip Defterler Oluşturmak: İlgilendiğim konuları farklı klasörler ve klasör içinde dosyalar şeklinde kaydederek saklamaya çalışıyordum. Ancak bir süre sonra aradığım içerikleri bulmak zorlaştı. Bu uygulama ile farklı kategorilerde defterler açtım ve bu kategorilere ait dosyaları, resimleri kaydettim. Siz de böyle bir notlama sistemi oluşturacaksanız, karışık notlar biriktirmektense defterler açıp, konulara göre etiketler kullanabilirsiniz. Bir diğer güzel yanı ise kaydettiğiniz dosyalara online olarak kolaylıkla ulaşmanız.




2. Etiket: Notlarınıza etiketler koyup rahatlıkla kategorize edebilirsiniz. Böylece farklı defterde de olsa rahatlıkla aradığınız etiketi bulabilirsiniz. Özellikle blogla ilgili notlar aldığımda çokça işime yarayan özellik.

3. Alıntı Yapmak, Beğendiğim Yazıları Kayd Etmek: Özellikle araştırma yapmak konularla ilgili yabancı, Türkçe pek çok kaynak taramak zorunda kalıyorum. Detaylı okuma için de her zaman vaktim olmuyor. Bazen de koca bir makaleyi, kitabı saklayabilmek için indirmem gerekiyor çünkü yer işaretlerim, favorilerim doldu taştı. Geri dönüp okuma yapacağım zaman ise esas yararlanmam gereken bölümü bulmak uğraştırıyor. Bu açıdan benim Evernote'ta en sevdiğim özellik Evernote Web Clipper. Chrome hemen yükleyip; istediğiniz yazıyı, dergiyi, sayfayı dilediğiniz formatta kaydedebilir veya kırparak defterinize ekleyebilirsiniz. Eklediğiniz sayfa, not defterinizde sayfanın linki ile birlikte yer alıyor. 



4. Evernote Clearly: Vaktiniz yok ve sonra nette karşılaştığınız sayfaya bakmak istiyorsunuz, ya da yazı o kadar reklam, fazlalık dolu ki esas içeriğe odaklanmanız zorlanıyor. Bu durumda Clearly tam da size göre. Vurgulama, üzerine yazı yazma gibi seçenekler de mevcut ki bu açıdan benim çok işime yarıyor. 



5. Paylaşım: Oluşturduğunuz notları paylaşabileceğiniz gibi sohbet ekranları da oluşturabilirsiniz. Ayrıca hatırlatıcılar ekleyerek, not aldığınız konuyu unutma ihtimalinizi engelleyebilirsiniz. Atmam gereken mailler olduğunda bu özelliği kullanıyorum.

  Aktif kullanmaya başladığım günden beri -ki 2 ay oluyor- defterlerim ve etiketlerim çoğalıyor. Kullanım kolaylığı ve pratikliği ile sizinde rahatlıkla kullanabileceğinizi düşünüyorum. Benim kullanım şeklime ek olarak şu işime de yarıyor, şu özelliğini atlamışsın diyebileceğiniz ne varsa yorum olarak bırakabilirsiniz. Henüz Evernote ile tanışmamışsanız; Bloglarına uğramak için şuraya, indirmek içinse buraya tıklayabilirsiniz.



28 Ekim 2015 Çarşamba

Yeni Dizi Scream Queens


   Son baharın gelmesiyle yeni dizilerde başladı. Scream Queens 'te bunlardan biri. Özellikle Ryan Murphy'nin dizilerini seviyorsanız, Scream Queens'te sizi sarabilir. Dizi 15 bölümden oluşacakmış ve American Horror Story gibi her sezonda farklı hikayeleri konu alacakmış. 

   Başta diziyi çok gereksiz bulmuştum ancak sonra enteresan bir şekilde beni sardı. Bunda Emma Roberts ve Jamie Lee Curtis gibi pek sevdiğim oyuncuların yer alması da etkili oldu. Emma Roberts, American Horror Story'de muhteşem stili ile büyülemişti. Bu dizi de ise Kappa kızlarının başı ve tabi ki tam bir stil ikonu! 

  1995 yılında işlenmiş bir cinayet ve bu güne yansıyan etkileri.. Cinayetin 20. yılında bir dizi cinayetler işlenmeye başlıyor ve bu cinayetlerin ortak noktalarından bir tanesi Kappa Evini kapsaması.. 


      Chanel Kappa Evinin başı, tam bir kontrol hastası.. Hırsları, popülerliği ve istedikleri için yapamayacağı bir şey yok. En büyük avantajı zenginliği ve güzelliği.. Çok uğraşmış bu statüyü elde edebilmek için, tabi kaçırmaya da niyeti yok.


Okulun dekanı Dean Cathy Munsch, Kappa yurdun da yanlış giden bir şeylerin farkında ve kapanması en büyük gayesi.. Chanel ve yandaşları ise kurtulmak istediklerinden..


     Grace üniversiteye yeni başlar ve annesinin bir Kappa kızı olmasından dolayı sempati duyduğu bu yurda girmeye çalışır. Cinayetlerin ardı sıra gerçekleşmesi ise onda bu sır perdesini aralama isteği uyandırır.

     Aslında benzer hikayeleri ve karakterleri çok fazla izlemiş olsak da dizinin yorumu ve komedi-trajedi kıvamı izletmeye yetiyor..

     Dizinin her bir bölümü yaklaşık 40 dakika sürüyor. Boş zamanlarda izlenebilecekler arasına bir alternatif olabilir. Peki izlediyseniz siz ne düşünüyorsunuz? 

27 Ekim 2015 Salı

Evleneceksen Gel, Tatliş Gelinler

   Tabi ki sadece "belgesel" izleyen, interneti ise araştırma, haber kaynaklarına ulaşma gibi sebeplerle kullanan toplumumuzda izdivaç temalı şeylerin bu kadar tutmasına şaşırmaktayım(!) İzdivacı rahat yaşama vasıtası kabul eden kızlarımız tv'lerde boy göstererek kocayı buldu tabi sonunda.. Ee bu kadar emeğin sonunda kazandıklarını sergileyebileceği bir alanda olmalıydı... İşte orası da sanırım Gelinlerin Tatlı Telaşı...

   Bağımlılık sebebi çok net, henüz karşılaşmamış ve nedir abi bu kafasındaysanız baştan uyarayım. Sorumluluk kabul etmem. Ülkemde ne kadar madur ne kadar aşık ne kadar problemli ya da ne kadar mutlu kadın varsa burada.. Başlarda yok yeaa bu kadar "mal" olamaz diye düşünüp çoğu mesajın, fotoğrafın sahte olabileceğini düşünmüştüm. Taaa ki bir tanıdığın sözümüzden bir kare temalı fotoğrafını görene kadar. Üzerinize akıl yağsın!! Kör oldum, şok oldum.. Güldüm, üzüldüm.. 




 Öncelikli olarak yorumlara ciddi ciddi yarıldığımı söylemek istiyorum.. Ama uzun süreli analizlerimin sonunda gördüm ki kadınlarımız çalışmak istemiyor, çalışmamak için kaynana ile oturmayı göze alıyor. Evliliği ya da kendisine verilen değeri evine koyacağı koltuk ve üzerinde sergileyeceği altınlarla bir görüyor... Hani 1 yıl aç kalsın ama üzerinde 36465 bilezik, 9897 altın olsun yeter kafasında... 




  Onunda ötesinde herkes inanılmaz namuslu, o kadar namuslu ki her detayları ortada! Akraba evlilikleri desen gırla, zaten çok normal böyle şeyler.. Sevgilisi ile el ele bile tutuşmamış; hep bakışmalı aşklar falan.. Evli kadınlar ise boynuz komasında.. Boynuzlanmayanlarda da durum vahim ayda 3-5 zorla... Bir de aldatan kadınlar var; aldatılanların eşine göstermesi gereken anlayışı açıklayan yorumcular, bunları saniyede linç ediyor.. Edilen hakaretin haddi hesabı yok.  Asalaklık diz boyu; ana babanın ömür boyu evlenenlere bakmak zorunluluğu varmış gibi.. Herkes biraz daha fazla para peşinde.. Kaynanaların hepsi sayko, bıraksan gece oğullarına sarılıp uyuyacaklar.. Sayfanın %65'i ya kaynana ile oturuyor ya da komşu.. Özel hayat sıfır. En büyük hobileri karı koca tv izlemek; bin şükür! Evimin kadını, çocuklarımın anasıyım; kocamda ana baksın düşüncesi ana fikir! Girilen sıkıntılara yapılan yorumlarsa gerçekten efsane.. Gizli bir hesap açıp sağa sola kaynayasım var aa dostlar!



   Şahsi fikrim Türk kızı diye sayfalarca yorum döken ekşi sözlükçüler ile bu kızlar buluşsun!! Kaybettikleri ruh ikizleri burada!! Aynı zihniyet... 

   Şöyle bir gerçek var ki kadının bakış açısı değişmedikçe, erkeğin değişmesi çok güç! Bunların yetiştirdiği çocuklarında pek farklı olabileceğini düşünmüyorum.. Siz böyle devam edin, değersiz, gurursuz ama zengin.. Ama ağlanmayın; aldatılıyorum, şiddet görüyorum demeyin... Çünkü siz hepsini fazla fazla hak ediyorsunuz.

23 Ekim 2015 Cuma

Hayır Canım, Yaş Almıyorum!

   25'i devirdiğime göre gönül rahatlığı ile yaşlanma triplerine girebilirim.. Dur kızım noluyor sana hooop derseniz de "gözlerimin etrafındaki çizgiler artık belli oluyor" derim. Zaten ne olduysa o çizgileri görmemle oldu! Tek tesellim mimik yaptığımda ortaya çıkmaları bu yüzden önüne geçmenin tam da zamanı..

    Hayır normalde salladığım şeyler değilken ruh halimin değişkenliği ve boşlukta olmam kendimi fazlasıyla incelememe sebep oldu diyebilirim. Bir de eskiden olmayan ama şimdi röfleli saçlarımda bile belli olan beyazlarım, ne ara bu kadar coştular bilmiyorum. Yaşlanıyoruz azizim.. Ama tabi ki sallamıyorum (!) Yoo tabi ki yaşıtlarımın yüzünü incelemiyorum nereden çıkarıyorsunuz... 

    Kremlere boğulmanın kırışıklık karşıtı etkisi var mıdır bilmem ama yapı gereği doğal olan ne varsa tercihimdir. Bir kere yüz temizleme, peeling falan olaylarını bile düzenli yapamıyorum.. Her hangi bir kozmetik üründense su, sabun ikilisini tercih ediyorum.

   Velhasıl durum böyleyken ne yapmalıyım dedim ve yüz yogasında karar kıldım. (Ama dur benim kullandığım ve memnun kaldığım bir ürün var diyorsanız da tavsiyelere açığım.) Günde bir kaç dakikamızı harcayarak yapacağımız hareketler, gergin bir yüze sahip olmamızda etkili olabilir.. Hatta sıra beklerken, araba kullanırken, televizyon izlerken bile bu hareketleri yapabilirsiniz. Hazırsanız anlatıyorum.

   Dudak çevresi için: Ağzınızı hava ile doldurun ve ağzınızı çalkalıyormuş gibi havayı sağa sola hareket ettirin. 

   İştesiniz diyelim, hemen bir kalemi alın ve dudaklarınız arasına yerleştirip ileri, geri 20 kere yuvarlayın. Dudak çevresinde oluşabilecek kırışıklıklar için birebir olduğunu söylüyorlar. 

   Göz Kapağı Çevresi için: Avuç içinizi kaşlarınıza yerleştirin ve yukarı doğru bir baskı yapın ve tam da bu şekildeyken kaşlarınızı çatmaya çalışın. Günde 3 kere yapmanız yeterli diyorlar..

  Boyun Sarkması için: Alt dişlerinizi üst dişlerinizin önüne yerleştirin ve tavana bakın. Boynunuzu gerebildiğiniz kadar gerin.

   Şimdilik tekrar ettiğim hareketler bunlar, işe yarar mı zaman gösterecek :) Ama bütün kaslarınızı çalıştırmanın bir zararı olacağını düşünmüyorum. Sizin etkili hareketleriniz neler?

    


22 Ekim 2015 Perşembe

Üç Başlı Ejderha - Leyla Erbil


    Leyla Erbil'in iki hikayesinin bulunduğu kitap, Üç Başlı Ejderha.. Tam 96 sayfa ancak öyle bir kitap, öyle bir hikaye ki... Kurgusuna hayran olmamak elde değil.

   Doğrusunu söylemek gerekirse kitabın içine girmekte başta zorlandım. Çünkü alışıla gelmişin dışında; Roma, Bizans, Osmanlı tarihi ve yakın tarih iç içe.. Hatta birbirine karışmış demek daha doğru. Ancak hikayeyi çözdükçe, bir iç hesaplaşmaya ulaşıyorsunuz. İşte o zaman sarsılıyorsunuz.. pişmanlık, unutamama, kızgınlık hepsi bir arada.. Oğlunun kaybıyla yas ve öc yumağına dönüşmüş bir kadının haykırışları..

   Bir hayli değişik olan bu kitabı okumak zor, ancak oldukça derin ve etkileyici.. Okuyanlar, siz ne düşünüyorsunuz?

 

9 Ekim 2015 Cuma

Bana Mastika'yı Çalsana


     Ekim ayının en güzel tarafı, devlet tiyatrolarının perde açması. Sizde şehriniz de hangi oyunlar var öğrenmek ve bilet almak için buradan yararlanabilirsiniz. Bursa'da ise şu sıralar Bana Mastika'yı Çalsana'yı izleyebilirsiniz.

      Oyun İzmir'de İkiçeşmelik'te geçiyor. İzmir'e yolunuz düştüyse ya da biraz hakimseniz, İkiçeşmelik'i o bayırı duymuş, görmüşsünüzdür. Sıra sıra spot eşya satan mağazalarıyla öğrencilerin, özellikle ilk öğrencilik yıllarında uğrak yeridir. Arka sokakları ise tam bir curcuna...


     Tam da böyle bir ortamda küçük bir kız çocuğu, Yeşim'in hikayesine; dostlarına, komşularına, yaşamına tanık oluyorsunuz. Kavgalarıyla, aşklarıyla, davalarıyla sıcacık bir hikaye.. Mahalle bir çok kökenden, kültürden insanla dolu. Sosyo-ekonomik koşullardan dolayı bir arada yaşamaya çalışan insanlar ve onların hikayesi.. Tüm yan karakterlerin hikayesine eleştirel bir bakış açısıyla değinilmiş. Bu açıdan oldukça etkileyici ve keyifli bulduğumu söyleyebilirim. Klasik bir roman oyunundan çok daha öte..

     Eee tabi müzikte olmazsa olmazlardan.. Oyun boyunca eşlik eden müzisyenler de ayrı bir renk, keyif katmış hikayeye... Oyun 2 perdeden oluşuyor ve yaklaşık 3 saat sürüyor. Bir akşamınızı ayırın ve gidin izleyin, izlettirin.

     Fiyatlar tam 8 TL, indirimli ise 5 TL.. Oldukça uygun. Ancak yer bulmak biraz sıkıntı. Siz siz olun önceden biletlerinizi alın. Keyifli seyirler..

8 Ekim 2015 Perşembe

Hüsnü Züber Evi "Yaşayan Müze" - Bursa

    Muradiye'de eski Osmanlı evlerini hayran hayran seyrederken yaşayan müze tabelasına takılıyor gözlerimiz. Hemen takip ediyoruz, Kocaman bir beyaz ev ve eski ahşap kapısı karşılıyor bizi.. Kapıyı vuruyor, Hüsnü Züber'in evine konuk oluyoruz.

Evi dışarıdan çekmeyi unuttuğum için fotoğrafı buradan aldım.

    Mimarisi ve orjinalliği ile kendisine hayran bırakan bu ev, Hüsnü Züber'in şahsi evi. 1836 yılında inşa edilen bu ev, 1988'de Hüsnü Züber tarafından satın alınmış. Ancak fazla tadilat görmeyen ve daha önceki sahipleri tarafından hoyratça kullanılan bu ev 4 yıllık bir restorasyon döneminin ardından 1992'de Hüsnü Züber Evi olarak turizme açılmış. Kendisi de turizme açtığı evinde yaşamaya devam etmiş, ölümüne kadar. Şahsına münasır olan Hüsnü bey, ölümünden sonra dostlarını, akrabalarını uğraştırmamak adına mezarını ve mezar taşını bile seneler öncesinden tasarlayıp, hazırlamış.
   
     Ev tipik Osmanlı evi, içeri girdikten sonra geniş bir avluya açılıyor. Sağda eskiden ahır olarak kullanılan bir kapı var. Şuan depo olarak kullanılıyormuş anca Hüsnü bey yaşarken burayı sanat tartışmalarının yapıldığı, sempozyumların düzenlendiği bir salon olarak kullanmış. Aydınlık avlunun diğer odaları ise Hüsnü Züber'in kaşıklara, beşiğe, saza, davula işlediği eserlerini sergilediği bir salona dönüştürülmüş. Evin en güzel yerlerinden biri de muhteşem bahçesiydi.

    Üst katta ise Hüsnü Züber'in yaşamına, zevkli evine konuk oluyoruz. Evde ki pikaplar ve gramafon iyi bir dinleyici olduğunun da göstergesi.. Keşke kendisi hayatta iken evi gezebilme fırsatım olsaymış diye düşündüm.




   Benim gibi ev mimarisine hayranlık taşıyanlardan iseniz gidip görmenizi şiddetle tavsiye ederim.  Evdeki antikalar, Hüsnü Züber'in eserleri ise gezmeniz için diğer sebeplerden.. Müzeye giriş ücretsiz, görevli arkadaş ise size ev ve Hüsnü Bey ile ilgili her ayrıntıyı zevkle anlatıyor.
Salonun en keyifli yerlerinden biri de Muradiye Külliyesi'ni gören bu köşe olmalı... Ev biraz ara sokakta kalmış. Tabelalar yönlendiriyor olsa da bu tarz güzelliklerin daha fazla duyurulması gerektiğini düşünenlerdenim. 

   Özellikle bu civarda Osmanlı mimarisine ait o kadar çok ev var ki.. Hepsi yıkılmaya bir kala durumunda bekliyor.. Ciddi bir restorasyonla eski Bursa sokaklarının turizme açılabileceğini düşünüyorum. Tabi ki restorasyondan kastım, yeni mermer taşlarla döşemeler ya da hiç alakası olmayan kapılarla aslında burası böyleymiş demeler değil. Bursa'nın bu konuda ki başarısı ortada... Neyse efendim, siz gidin; gezin, görün...

2 Ekim 2015 Cuma

Plaktan Çıkan Hayatlar


    Plaktan müzik dinlemek zevk işi.. Ruhu olan bir parçayı, yaşanmışlıklarla harmanlayıp rüyalara dalmak kadar da keyifli... Yeni basılan albümlerde de plak tercih ediyorum. Ancak işin en keyifli yanı eski bir albümü sahafları, antikacıları, plak satan müzik marketleri gezip; sohbet edip, karıştırıp, arayıp bulmak. Bulduğun anda yaşadığın mutluluksa tarifsiz.



    Eski plakları topluyorsanız küçük sürprizlerle de karşılaşmışsınızdır muhakkak. Üzerine yazılmış sözler, isimler, ilanı aşklar... Hikayelerine ortak olmak gibi; sürprizli, etkileyici.. 




Plakların içinden çıkanlar baya bir çeşitlilik gösteriyor üstelik, paylaşımcı arkadaşlarda mevcut hahdhafhafh :))


    Instagram'da tesadüfen keşfettiğim thingsifoundinrecords plakların içindeki yaşanmışlıkları bizimle paylaşıyor. Bulunan mektupları, fotoğrafları, konser biletlerini hatta daha fazlasını görebilir; sizde plaklarınızdan çıkanları bu sayfa ile paylaşabilirsiniz. Hesabı takip etmek isteyenleri buraya alalım.

1 Ekim 2015 Perşembe

Ekim Şarkıları #2

   Eylül'de yazın etkisinden çıkamayan, kendini tatillere atan ben ekimle anladım ki sonbahardayız. Hele de Bursa'da havalar bir anda soğudu, yapraklar sarardı... Hava tam kitabı alıp güzel manzaralı bir yerde kahve yudumlamalık.. Yağmurlar coşmadan sizde havanın tadını çıkarmaya bakın derim. Tabi bu sırada müzik olmazsa olmaz... Ekim şarkıları huzurlarınızda.

Broken Bells - Leave It Alone

Spooks - Things I've Seen

Daft Punk - Get Lucky

Calvin Harris - Blame

29 Eylül 2015 Salı

Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi - Bursa

     Muradiye'deyiz, sokaklar arasında dolanırken yağmur bastırıyor ve biz ne zamandır aklımızda olan Şair Ahmet Paşa Medresesine sığınıyoruz. Yeşillikler içerisinde bir bahçe, küçük bir kafeterya var.. Bir de Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi.. 


     Müze binası Fatih Sultan Mehmed’in vezirlerinden Şair Ahmet Paşa’nın 1470 – 75 yıllarında yaptırdığı medreseymiş. Eski görünümünü koruyor olsa da içeri de bambaşka bir dünya yer alıyor.

     Esat Uluumay, yıllardır biriktirdiği kıyafetleri, takıları bu müzede sergiliyor. Öğrendiğimiz kadarıyla alan darlığından kıyafetlerin sadece 100 tanesi sergilenebiliyormuş; 200 tanesi depoda sergilenmeyi bekliyormuş. 


     Ben bu koleksiyona hayran kaldığımı belirtmek isterim. Özellikle de takılar kısmından ayrılamadığımı itiraf etmeliyim :) Gerçekten büyük bir emeğin, özenin, dönemin sergilendiğini görüyorsunuz.. Hem mekanın konumu hem de eserler oldukça ilgi çekici.. Sadece kıyafet takı da değil üstelik; ayakkabı, çanta, dericilik gibi tamamlayıcı ürünlerle de ilgilenenlere kaynak oluşturabilecek nitelikte. Hiç ummadiğiniz güzellikte farklı parçaları da görebilirsiniz. Kütüphanedeki fotoğraf makineleri de benim aklımda yer eden parçalar arasındaydı. Bu kadar güzel bir koleksiyona sahip olsaydım, sergileyebilme konusunda bu kadar paylaşımcı olur muydum bilmiyorum. Sanırım hepsini kendime saklayabilirdim...


     Müze giriş ücreti 5 TL ve müze kart geçmiyor. Kişisel bir müze olduğu ve herhangi bir yere bağlı olmadığı düşünüldüğünde cüzi bir ücret.  Velhasıl yolunuz düştüyse gidin görün, umarım sizde de aynı hayranlık hissini uyandırır.