20 Ocak 2014 Pazartesi

Kedi Sahiplenmeden Önce Bilinmesi Gerekenler

        Hayvan bakımı sandığımız gibi sadece agucuklu, sarılmalı, eğlenmeli, ciciş şeyler değilmiş. Hiç büyümeyen bir bebek gibi sorumluluk gerektiren, hastalığında, problemlerinde pes etmeden uğraşmayı da beraberinde getiren bir durummuş; Mia ile öğrendim. Bir kaç aydır ailemize katılan minik kızımıza biz pek bir şey öğretemesekte, o bize çok şey öğretti :) Bu yüzden bende benim gibi kedi bakımında acemi olanlar içinde bir kaç bir şey yazmak istedim. Tabi ondan önce küçük tecrübelerimden de bahsetmem gerekiyor sanırım. 

      Mesela kumu bitince, ya da çok az kaldığında ilave etmeyi unutmamak gerekiyormuş zira hayvan kum bulamayınca ya da kapatmaya yetmeyecek durumdaysa dışkısını kabın dışına yapabiliyormuş. Ya da ayy bebeğim nasıl da seviyor yaş mamayı yesin dememek lazımmış çünkü kuru mamayı beğenmeye biliyormuş. (yaş mamaların sadece bir öğünlük olduğunu, kedilerin en az 2 öğün yediğini düşünürsek oldukça maliyetli bir durum..) Ay ben hiç kıyamıyorum deyip şımarıklıklarına göz yummakta pek mantıklı değilmiş çünkü bu davranışları alışkanlık haline getirebiliyormuş; arada bağırmak, kızmak gerekiyormuş. Elle oyun oynatmamak lazımmış çünkü küçükken yaladığı ya da dişlerinin arasında tuttuğu ellerinizi biraz büyünce deli gibi ısırabiliyormuş. Yavrum aç kalmasın diye düşünüp sürekli mama kabını dolu tutmamakta lazımmış, sonra mama kokusunu kaybedince pıtı pıtı kap dışına alıp oyunlar oynayıp evin her yerini mama yapabiliyormuş. Birlikte uyumaya da alıştırmamak lazımmış zira siz onu şipşirin yatağına yatırsanızda birlikte uyumuyorsunuz diye yanınıza gelene kadar ağlıyormuş. Sürekli ev değiştirmeniz de pek doğru değil, başka bir eve gittiğinde yemeden içmeden kesilip depresyona giriyormuş.

     Bir de bazı şımarıklık, çaresizlik durumları var ki bazı "hayvansever" olduğunu idda eden şahıslar  dövün, o şekilde öğreniyor şeklinde sizi uyarmaya çalışabilir. Kesinlikle böyle bir şey yok, ödül mamaları, şartlandırma gibi yöntemlerle kediniz bazı şeyleri kolaylıkla öğreniyor. Bazı şeyleri ise öğrense bile uygulamıyor zira doğalarında itaatkarlık gibi bir güdü yok. Şu bir gerçek ki evin esas sahibi onlar oluyor ve siz bir bakmışsınız onun kurallarına göre hareket ediyorsunuz. Yani bir köpekmişçesine bir şeyler öğrenip sürekli uygulayacağını düşünmeyin. Çok çaresiz kaldığınız durumlarda; örneğin Mia'nın oyun oynarken el ısırma gibi bir huyu var ve çok can yakıcı olabiliyor. Bu gibi durumlarda ben yüzüne üfleyerek bırakmasını sağlayabiliyorum. Çok başvurmasam da mutfak tezgahına çıktığı zamanlarda (salon mutfak bir arada olmasının verdiği dezavantajdan dolayı) su fışkırtarak korkutabiliyorum ki bu da sudan nefret eden kediler için fazlasıyla etkili oluyor. Su fışkırtıyorum dediysek kovayla su atmıyoruz tabi ki; hastalanma, ishal olma gibi etkiler var zorda kalmadıkça uygulamayın derim ben. Kedileri dışarı salmıyorsanız (onda da sık olmamak koşuluyla) sakın yıkamayın çünkü zaten fazlasıyla hijyenikler, bütün gün kendilerini yalıyorlar. Tüy dökmesini azaltmak içinse iğne gibi sık dişleri olan taraklardan yararlanıp hem kedinizi rahatlatabilir, hemde uçusan tüy sayısını azaltabilirsiniz. (kediler için özel satılan pudralar ya da bebe pudrası da tararken tüylerinin parlamasında ve temizlenmesinde etkili oluyor.)  Yapışkanlı rulolarda çok işe yarayan bir aparat oluyor, koltuk kenarları gibi yerlerdeki tüyleri toplayabilirsiniz. 

    Bir diğer önemli konuysa "kısırlaştırma" problemi...  Ben ne yazık ki bu konudaki kararımı henüz veremedim. İç güdüsel olarak hep bir kere anne olmasını istiyorum ama bir yandan da doğacak yavruları gerçekten bakabilecek kişilere sahiplendirebilir miyim korkusu var.. Bir süre daha düşünüp bu işi çözeceğim sanırım ancak eskiye nazaran kısırlaştırmaya sıcak bakmam da Kedili Blog'un kısırlaştırmayla ilgili yazısı oldukça etkili oldu. Kısırlaştırmayla ilgili yazısına buradan ulaşabilirsiniz. Kendisi aklınıza gelebilecek her şeyi çok güzel açıklamış ve ben de çok şey öğrendim.

    Tüm bunlardan sonra kedi sahiplenmeyi düşünüyorsanız iyice bir düşünün ve sorumluluk alabilir miyim sorusunu cevapladıktan sonra kararınızı verin ki sokaklar terk edilmiş canlıların yuvası olmasın.

16 Ocak 2014 Perşembe

Yeni Sezondaki Favorilerim

  Yeni yılı en çokta sevdiğim dizilerin yeni sezonlarının başlamış olmasından dolayı seviyorum. Bünye alışmış Türk dizileri gibi 2 saatlere tabi bölümler 2şer 3er arka arkaya izleniyor, sonra aylarca dizinin yeni sezonu başlasın diye hasret çekiyoruz. En çokta bu hasretlik dönemde Shameless 'ı özlemişim. Justin Chatwin'in yani namı diğer Steve 'in diziden ayrılmış olması beni bir hayli üzdü. İlk bölüm için bir hayli durağandı, 4. sezonun 1. bölmü.. Ancak bu durumun ilerleyen bölümlerde hızlanacağına eminim :)



Frank bebişim bu sezon çok hasta, bu gidişatla çok dayanmaz gibi duruyor ama o da giderse dizi bütün cazibesini yitirir gibi.. O içsin, gezsin, kussun, eğlensin ama hep dizide olsun.


         Ne zamandır kendime 4475757873 bölümlü izledikçe bitmeyen, off yeni bölüm gelse de izlesem heyecanı taşımadığım bir dizi arıyordum. Yaz aylarımızdan -doktorlardan- aşina olduğumuz Grey's Anatomy i bir denesem mi dememle, müptela olmam bir oldu :) İlk 2 sezonda Kutsili dizimizin birebir olduğu bölümler var, tabi bu sıkılma etkisi yaratabiliyor ancak sonra "ben niye eşit ağırlık öğrencisi olmuşum ki?" diye düşünüp hayıflanabiliyosunuz.  Ev arkadaşımla izlediğimiz bu dizi sayesinde tavuk üzerinde ameliyatlara falan kalkıştığımız doğrudur. Allahtan kediyi kesmiyoruz shdhdhdhdh :D McdreamyMcsteamyPreston BurkeYangMeredithBaily, hepsi birbirinden hoş; eğlenceli karakterler. En kezbanları Yang olsa da  dizide de en kapışılanı o denilebilir.. Meredith'te bizim Ela :P Melankolik yapısıyla azcık benzese de korkmayın köşeler de ağlanmıyor; fazlasıyla aktif ve hızlı.. Diziyi tam anlamıyla uyarlamayacaklarından hikayeyi nasıl saçmalamışlar anlayacaksınız.









Veee son olarak yeni keşfettiğim Masters of Sex... Bir jinekolog ile asistanının 1960'lı yıllarda gerçekleştirdiği cinsel odaklı çalışmaları anlatan ve Thomas Maier'ın kitabından uyarlanan bir dizi... Dr. William bilimsel bir gerçeklik ararken, asistanı Virginia 'nın özgür, gerçekçi bakış açısı ve ikisinin uyumu çok hoş. Dizi ismi itibariyle erotik bir sizi gibi algılansa da görsellik açısından izlediğimiz Spartacus veya Game of Thrones gibi dizilerden pek farkı yok..






      Sizin takip ettiğiniz ve beğendiğiniz dizler hangisi? Önerebileceğiniz, kaçırma bunu canım muhakak izle dediğiniz diziler var mı?

11 Ocak 2014 Cumartesi

Evren Beni Yanlış Anlıyor?!

     Hegel'in dediği gibi "beni bir kişi anladı o da yanlış anladı" kime söylediği hala tartışmalara mazhar ancak beni cidden evren poposundan anlıyor!! Bir şeye olumlu odaklansam, misal şu dersten 90 alırım desem pat 30! 30 alırım desem pat 90?! Ya ben sorunluyum ne yaptığımı bilmiyorum ya da bir sıkıntı var dicem ama yok evden çıkıyorum ohhooo şimdi ne trafi k vardır; saatte 5 yollar da at koştur ama ne zamanki yol boştur çıkıyım tam saati desem net 2 saat otobüsteyim! Neyse ki bu durumu kendi içimde çözdüm de küçük oyunlarımla evrene nanik yapabiliyorum, ya da kendimi kandırıyorum hepsi muhtemel :) 

    Anlaması zor, anlaşması kolay biriyim. Yani bir kaç ayı kullanma kılavuzu oluşturmak için geçirdikten sonra çözülüyorum. Ne var yani tembel ve üşengeçsem? Yalanı da sevmem hayatımda hiç yer vermem diyemeyeceğim! Zaten allah aşkına şu hayatta asla yalan söylemem, dürüstlük ana prensibim; yalan söyleyenden haz etmem naraları da bildiğin palavra! Sanki gıcık olduğun patronuna "evet çok haklısınız" demek yerine "malın tekisin, bir de burada artist gibi takılıyosun!" diyebiliyorsun ya da dersinden geçmek için taklalar attığın hocana "anladın mı?" diye sorduğunda "evet" yerine "bokum gibi ders anlatıyorsun, bir de anlamamı mı bekliyorsun" mu diyorsun? Ya da elin mahkum muhattap olmak zorunda olduğun komşuna "aayy günaydın bilmem ne hanım, nasılsınız?" demiyor musun? Yani her halükarda hayatın bir evresin de yalanı sende kullanıyorsun, yok ben dürüstüm abi bunların hepsini de yaptım diyosan; eyvallah saygım sonsuz. Ben onun yerine "politik" olma taraftarıyım. Politik dediysek, duruma göre kıvırıyoruz demedik.. Hayır fena da kıvırmam ama mesele o değil.. 

    "Canım sen de notlar var mı yea" şu ara favori cümlem :) Bütün konulara hakimmişçesine girmediğim dersler yol olmuş dönmüş dolaşmış beni bulmuş... Ama işi kuralına göre yapmak lazım; misal bir 10 gün önceden işe yarayacak kişiyle sohbet koyulaştırılır "bir kahve içelim canım ya arada" cümleleri havada uçuşturulur, bütün sosyal medya da söylediği, yazdığı ne varsa beğenilere boğulur. İşin raconu bu.. Allahtan sempatik bir insanımda, bütün bu çabaların onda biri bana yetiyor.. Ama sen sen ol, işi bağla. Hayır, çıkarcı değilim; insan canlısı hümanist bir yapıya sahibim. 

     İtaatkar, tamam aşkitoşum sen ne diyorsan o kızlarından da olamadım bir türlü. Hayır zaten neden olayım? Bir şey olacaksa benim dediğim olacak! Bezdirme, tüketme, sindirme gibi yöntemlerle o işi istediğim noktaya zaten bağlarım da arada ki gerginlik kısmı hoşuma gidiyor. Minik kavgalar olmadıktan sonra ne anlamı var aşkın meşkin... 

     Fevriyim de üstelik, ağzım dursa; kaşım durmaz.. Ucunu bucağını düşünmeden eser savururum. Tabi bu insanlarda biraz çekinme yaratıyor ama olsun herkes yerini bilecek, saksı değilim ben en çok ben konujahdlklksjlkfj :))
   
    İşin iyi yanı kendimi biliyor, tanıyorum. Kabullenebiliyorum. Olduğumun dışında biriymiş gibi davranmıyorum. Bu sebeptendir ki kendini görmeyip konuşan, dolaşan insanlara tahammül edemiyorum. Eleştirirken kendimi tenzih etmek yerine yanlışlarımı da ortaya koyabiliyorum ki bence önemli olan da bu.. Olduğun gibi olmak... Yani sorun bende değil, bir düşün bakalım kimde?
      

8 Ocak 2014 Çarşamba

Yıl başladı ve ben..

     Yeni yılda içmesi, gezmesi, eğlenmesi güzel de toparlanma aşaması bende bir hayli uzun sürüyor. Yani yıla girdim mi tam giriyorum :) Her sene bu sene evde olalım diye başlayıp kendimi sokaklara atmazsam olmaz, tarzım değil. Gerçi eğlence de sokakta.. Yine Alaçatıya gidemedim belki ama olsun seneye artık kesin! :P Velhasıl hopladık zıpladık, 10-9-8... dedik ve taa taaam 2014. Hedeflerim için adım attım mı hayır, yıl ortasını bekliyorum, ertelemek benim işim :) Bu arada final gibi bir sıkıntımız var ki şu ara.. Bir coolluk yapıp okulu bıraksam, ne güzel olur kafalarındayım. Sonuçta dünyada ki bütün başarılı insanlara baktığımızda son sene okulu bırakmışlar, vardır bir bildikleri diye düşünüyor insan.



Bunlarda yeni yıl cicişlerim.. Siyah yapraklı deftere bayıldım ancak o kadar güzel ki yazmaya kıyamıyorum. D&R'da büyük boyu da mevcut fakat nasıl bir saçmalıksa optimumdakine önüne gelen saçma sapan şeyler yazmış paketli olmadığı için.. Bu arada belli başlı kitaplarda %25 indirim devam ediyor ancak D&R'ın internet sitesinde tüm kitaplarda indirim var bence daha hesaplı, bakmadan bir şey almayın derim :)


Minik kızım burda şipşirin, uslu gibi görünse de şu ara -doğru düzgün miyavlamazken- miyavlamaları coştu ki bu da bende kısırlaştırmadığımız için endişe yarattı.  Umarım düşündüğüm gibi değildir durum..

Hafta sonu kahvaltı için Urla'daydım. Denizaltı'nı ve kahvaltısını çok seviyorum. E tabi gitmişken Urla pazarına uğramamakta olmazdı. Pazarda ki teyzenin yoğun ısrarları üzerine daha önce yemediğim ve denemediğim "Şevketi Bostan" la da tanışmış oldum :) Neden şevket neden bostan bilemiyorum ama adı gibi hoş bir lezzet.. (okulu bırakçaksam mutfak sanatında uzmanlaşmak şart ahgsdksknsn...) çiğ olarakta beğendiğim hatta limon ve zeytinyağ ile de iş görür diye düşündüğüm Şevketi Bostan'ı aldığım tarif doğrultusunda kuşbaşı kuzu eti ile pişirdim ve inanılmaz güzel oldu.. Hemen yemelere gömüldüğümüzden görsel alma fırsatım olmadı ama İzmir'e yolunuz düşerse denemenizi tavsiye ederim :)




    
     

7 Ocak 2014 Salı

Bir, iki film

     Film izliyorsam değecek bir şeyler olsun kanısında olsam da arada eğlencelik, öylesine şeylerde izleyesim geliyor. Tam da bu zamanlar da animasyonlar ve romantik komediler kurtarıcısı insanın. Genelde bu tarz filmleri uzun mesafeli yolculuklarıma saklasam da (bu arada ne zamandır uzun mesafe yapamıyorum, ayrıca firmalar film arşivlerini yenilesin lütfen..)  can sıkıntısından kendimi filmlere verdim. Jennifer Aniston'un son filmi olan We're the Millers trkçe adıyla "Bu nasıl Aile" bunlardan biri..



Bir striptizci, bir bakir, bir evsiz, bir de uyuşturucu satıcısının uyuşturucu kaçırmak için kurduğu aile ve uyuşturucu kaçırmak için karavanla Meksika'ya çıkılan bir yolculuk.. Boş vakitler sıkmayan, kısa süreli, eğlenceli bir film aranıyorsa tam da izlenilecel cinsten bir film olmuş.


        Jennifer Aniston yaşlandıkça güzelleşiyor mu, yoksa bana mı öyle geliyor?







     Animasyon severseniz ve klasik sarışın, narin prensesli hikayelerden sıkıldıysanız "Brave" (cesur) tam da size göre.. Merida uzun kırmızı kıvırcık saçlarıyla hem güzelliğiyle hem de okçuluk yeteneğiyle büyüleyici bir prenses. Özgürlüğüne düşkün, dik başlı ve fazlasıyla cesur. Anne - kızın iletişim probleminden doğan sorunlar ve onun getirdiği komik maceraların sonunda mutlu son.. Her ne kadar ana karakter Merida olsa da ben üçüzlere bayıldım, keşke onları daha çok görseymişiz diye de düşünmeden edemedim :)









İzlediyseniz siz ne düşünüyorsunuz? Animasyonlarda favori filminiz ya da favori karakteriniz kim?